17 Mayıs 2011 Salı

Dünya’nın Oluşumu


Dünya, Güneş Sistemi oluştuğunda kızgın bir gaz kütlesi halindeydi. Zamanla ekseni çevresindeki dönüşünün etkisiyle, dıştan içe doğru soğumuş, böylece iç içe geçmiş farklı sıcaklıktaki katmanlar oluşmuştur. Günümüzde iç kısımlarda yüksek sıcaklık korunmaktadır. Dünya’nın oluşumundan bugüne kadar geçen zaman ve Dünya’nın yapısı jeolojik zamanlar yardımıyla belirlenir.

Jeolojik Zamanlar
Yaklaşık 4,5 milyar yaşında olan Dünya, günümüze kadar çeşitli evrelerden geçmiştir. Jeolojik zamanlar adı verilen bu evrelerin her birinde , değişik canlı türleri ve iklim koşulları görülmüştür.

Dünya’nın yapısını inceleyen jeoloji Bilimi, jeolojik zamanlar belirlenirken fosillerden ve tortul tabakaların özelliklerinden yararlanılır.

Jeolojik zamanlar günümüze en yakın zaman en üstte olacak şekilde sıralanır.
Dördüncü Zaman
Üçüncü Zaman
İkinci Zaman
Birinci Zaman
İlkel Zaman

İlkel Zaman
Günümüzden yaklaşık 600 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır.

İlkel zamanın yaklaşık 4 milyar yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.

Zamanın önemli olayları :
Sularda tek hücreli canlıların ortaya çıkışı
En eski kıta çekirdeklerinin oluşumu
İlkel zamanı karakteRize eden canlılar alg ve radiolariadır.

Birinci Zaman (Paleozoik)
Günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Birinci zamanın yaklaşık 375 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.

Zamanın önemli olayları :
Kaledonya ve Hersinya kıvrımlarının oluşumu
Özellikle karbon devrinde kömür yataklarının oluşumu
İlk kara bitkilerinin ortaya çıkışı
Balığa benzer ilk organizmaların ortaya çıkışı
Birinci zamanı karakterize eden canlılar graptolith ve trilobittir.

İkinci Zaman (Mezozoik)
Günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. İkinci zamanın yaklaşık 160 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. İkinci zamanı karakterize eden dinazor ve ammonitler bu zamanın sonunda yok olmuşlardır.

Zamanın önemli olayları :
Ekvatoral ve soğuk iklimlerin belirmesi
Kimmeridge ve Avustrien kıvrımlarının oluşumu
İkinci zamanı karakterize eden canlılar ammonit ve dinazordur.

Üçüncü Zaman (Neozoik)
Günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Üçüncü zamanın yaklaşık 63 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.

Zamanın önemli olayları :
Kıtaların bugünkü görünümünü kazanmaya başlaması
Linyit havzalarının oluşumu
Bugünkü iklim bölgelerinin ve bitki topluluklarının belirmeye başlaması
Alp kıvrım sisteminin gelişmesi
Nümmilitler ve memelilerin ortaya çıkışı
Üçüncü zamanı karakterize eden canlılar nummilit, hipparion, elephas ve mastadondur.

Dördüncü Zaman (Kuaterner)
Günümüzden 2 milyon yıl önce başladığı ve hala sürdüğü varsayılan jeolojik zamandır.

Zamanın önemli olayları :
İklimde büyük değişikliklerin ve dört buzul döneminin (Günz, Mindel, Riss, Würm) yaşanması
İnsanın ortaya çıkışı
Dördüncü zamanı karakterize eden canlılar mamut ve insandır.

Dünyanın Oluşumu Ve iç Yapısı

Güneş Sistemi’nin Oluşumu
Güneş Sistemi’nin oluşumu ile ilgili farklı teoriler ortaya atılmıştır. En geçerli teori sayılan Kant-Laplace teorisine Nebula teorisi de denir.

Bu teoriye göre, Nebula adı verilen kızgın gaz kütlesi ekseni çevresinde sarmal bir hareketle dönerken, zamanla soğuyarak küçülmüştür. Bu dönüş etkisiyle oluşan çekim merkezinde Güneş oluşmuştur. Gazlardan hafif olanları Güneş tarafından çekilmiş, çekim etkisi dışındakiler uzay boşluğuna dağılmış ağır olanlar da Güneş’ten farklı uzaklıklarda soğuyarak gezegenleri oluşturmuşlardır.

Dünya’nın Oluşumu
Dünya, Güneş Sistemi oluştuğunda kızgın bir gaz kütlesi halindeydi. Zamanla ekseni çevresindeki dönüşünün etkisiyle, dıştan içe doğru soğumuş, böylece iç içe geçmiş farklı sıcaklıktaki katmanlar oluşmuştur. Günümüzde iç kısımlarda yüksek sıcaklık korunmaktadır. Dünya’nın oluşumundan bugüne kadar geçen zaman ve Dünya’nın yapısı jeolojik zamanlar yardımıyla belirlenir.

Jeolojik Zamanlar
Yaklaşık 4,5 milyar yaşında olan Dünya, günümüze kadar çeşitli evrelerden geçmiştir. Jeolojik zamanlar adı verilen bu evrelerin her birinde , değişik canlı türleri ve iklim koşulları görülmüştür.

Dünya’nın yapısını inceleyen jeoloji bilimi, jeolojik zamanlar belirlenirken fosillerden ve tortul tabakaların özelliklerinden yararlanılır.

Jeolojik zamanlar günümüze en yakın zaman en üstte olacak şekilde sıralanır.
Dördüncü Zaman
Üçüncü Zaman
İkinci Zaman
Birinci Zaman
İlkel Zaman

İlkel Zaman
Günümüzden yaklaşık 600 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır.

İlkel zamanın yaklaşık 4 milyar yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.

Zamanın önemli olayları :
Sularda tek hücreli canlıların ortaya çıkışı
En eski kıta çekirdeklerinin oluşumu
İlkel zamanı karakterize eden canlılar alg ve radiolariadır.

Birinci Zaman (Paleozoik)
Günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Birinci zamanın yaklaşık 375 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.

Zamanın önemli olayları :
Kaledonya ve Hersinya kıvrımlarının oluşumu
Özellikle karbon devrinde kömür yataklarının oluşumu
İlk kara bitkilerinin ortaya çıkışı
Balığa benzer ilk organizmaların ortaya çıkışı
Birinci zamanı karakterize eden canlılar graptolith ve trilobittir.

İkinci Zaman (Mezozoik)
Günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. İkinci zamanın yaklaşık 160 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. İkinci zamanı karakterize eden dinazor ve ammonitler bu zamanın sonunda yok olmuşlardır.

Zamanın önemli olayları :
Ekvatoral ve soğuk iklimlerin belirmesi
Kimmeridge ve Avustrien kıvrımlarının oluşumu
İkinci zamanı karakterize eden canlılar ammonit ve dinazordur.

Üçüncü Zaman (Neozoik)
Günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Üçüncü zamanın yaklaşık 63 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.

Zamanın önemli olayları :
Kıtaların bugünkü görünümünü kazanmaya başlaması
Linyit havzalarının oluşumu
Bugünkü iklim bölgelerinin ve bitki topluluklarının belirmeye başlaması
Alp kıvrım sisteminin gelişmesi
Nümmilitler ve memelilerin ortaya çıkışı
Üçüncü zamanı karakterize eden canlılar nummilit, hipparion, elephas ve mastadondur.

Dördüncü Zaman (Kuaterner)
Günümüzden 2 milyon yıl önce başladığı ve hala sürdüğü varsayılan jeolojik zamandır.

Zamanın önemli olayları :
İklimde büyük değişikliklerin ve dört buzul döneminin (Günz, Mindel, Riss, Würm) yaşanması
İnsanın ortaya çıkışı
Dördüncü zamanı karakterize eden canlılar mamut ve insandır.


Dünya’nın İç Yapısı
Dünya, kalınlık, yoğunluk ve sıcaklıkları farklı, iç içe geçmiş çeşitli katmanlardan oluşmuştur. Bu katmanların özellikleri hakkında bilgi edinilirken deprem dalgalarından yararlanılır.
Çekirdek
Manto
Taşküre (Litosfer)

Deprem Dalgaları
Deprem dalgaları farklı dalga boylarını göstermektedir. Deprem dalgaları yoğun tabakalardan geçerken dalga boyları küçülür, titreşim sayısı artar. Yoğunluğu az olan tabakalarda ise dalga boyu uzar, titreşim sayısı azalır.

Çekirdek
Yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümdür. Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, 5120-2890 km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek, 6371-5150 km’ler arasındaki kısmına iç çekirdek denir. İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış çekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir.

Manto
Litosfer ile çekirdek arasındaki katmandır. 100-2890 km’ler arasında bulunan mantonun yoğunluğu 3,3-5,5 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700 °C arasında değişir. Manto, yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur. Yapısında silisyum, magnezyum , nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun üst kesimi yüksek sıcaklık ve basınçtan dolayı plastiki özellik gösterir. Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda sürekli olarak alçalıcı-yükselici hareketler görülür.

Mantodaki Alçalıcı-Yükselici Hareketler
Mantonun alt ve üst kısımlarındaki yoğunluk farkı nedeniyle magma adı verilen kızgın akıcı Madde yerkabuğuna doğru yükselir. Yoğunluğun arttığı bölümlerde ise magma yerin içine doğru sokulur.

Taşküre (Litosfer)
Mantonun üstünde yer alan ve yeryüzüne kadar uzanan katmandır.
Kalınlığı ortalama 100 km’dir.
Taşküre’nin ortalama 35 km’lik üst bölümüne yerkabuğu denir.
Daha çok silisyum ve alüminyum bileşimindeki taşlardan oluşması nedeniyle sial de denir.
Yerkabuğunun altındaki bölüme ise silisyum ve magnezyumdan oluştuğu için sima denir.
Sial, Okyanus tabanlarında incelir yer yer kaybolur.
Örneğin Büyük Okyanus tabanının bazı bölümlerinde sial görülmez.
Yeryüzünden yerin derinliklerine inildikçe 33 m’de bir sıcaklık 1 °C artar. Buna jeoterm basamağı denir.

Kıtalar ve Okyanuslar
Yeryüzünün üst bölümü kara parçalarından ve su kütlelerinden oluşmuştur. Denizlerin ortasında çok büyük birer ada gibi duran kara kütlelerine kıta denir. Kuzey Yarım Küre’de karalar, Güney Yarım Küre’den daha geniş yer kaplar. Asya, Avrupa, Kuzey Amerika’nın tamamı ve Afrika’nın büyük bir bölümü Kuzey Yarım Küre’de yer alır. Güney Amerika’nın ve Afrika’nın büyük bir bölümü, Avustralya ve çevresindeki adalarla Antartika kıtası Güney Yarım Küre’de bulunur. Yeryüzünün yaklaşık ¾’ü sularla kaplıdır. Kıtaların birbirinden ayıran büyük su kütlelerine okyanus denir.
Kara ve Denizlerin Farklı Dağılışının Sonuçları
Karaların Kuzey Yarım Küre’de daha fazla yer kaplaması nedeniyle, Kuzey Yarım Küre’de;
Yıllık sıcaklık ortalaması daha yüksektir.
Sıcaklık farkları daha belirgindir.
Eş sıcaklık eğrileri enlemlerden daha fazla sapma gösterir.
Kıtalar arası ulaşım daha kolaydır.
Nüfus daha kalabalıktır.
Kültürlerin gelişmesi ve yayılması daha kolaydır.
Ekonomi daha hızlı ve daha çok gelişmiştir.

Hipsografik Eğri
Yeryüzünün yükseklik ve derinlik basamaklarını gösteren eğridir.

Kıta Platformu: Derin deniz platformundan sonra yüksek dağlar ile kıyı ovaları arasındaki en geniş bölümdür.

Karaların Ortalama Yüksekliği: Karaların ortalama yüksekliği 1000 m dir. Dünya’nın en yüksek yeri deniz seviyesinden 8840 m yükseklikteki Everest Tepesi’dir.

Kıta Sahanlığı: Deniz seviyesinin altında, kıyı çizgisinden -200 m derine kadar inen bölüme kıta sahanlığı (şelf) denir. Şelf kıtaların su altında kalmış bölümleri sayılır.

Kıta Yamacı: Şelf ile derin deniz platformunu birbirine bağlayan bölümdür.

Denizlerin Ortalama Derinliği: Denizlerin ortalama derinliği 4000 m dir. Dünya’nın en derin yeri olan Mariana Çukuru denzi seviyesinden 11.035 m derinliktedir.

Derin Deniz Platformu: Kıta yamaçları ile çevrelenmiş, ortalama derinliği 6000 m olan yeryüzünün en geniş bölümüdür.

Derin Deniz Çukurları: Sima üzerinde hareket eden kıtaların, birbirine çarptıkları yerlerde bulunur. Yeryüzünün en dar bölümüdür.

JEOLOJİK ZAMANLAR

Başlangıçta bir gaz kütlesi olan yerküre,zamanla soğuyarak ve çeşitli evreler geçirerek şimdiki
şeklini almıştır.
Bilim adamları radyoaktif yöntemlerle dünyanın yaşını yaklaşık 5 milyar yıl olduğunu tahmin etmektedirler.
Yerkürenin oluşumunu ve yerkabuğunun yapısını araştıran bilim dalına jeoloji denir.Bu bilim dalı ile uğraşan bilim adamlarına da jeolog denir.
Yerkürenin oluşmaya başladığı andan günümüze kadar geçirdiği evrelerin her birine jeolojik zaman denir.Jeolojik zamanlar yeryüzünün görünüm ve yaşayan canlı türleri bakımından birbirinden tamamen farklı evrelerdir.Her jeolojik zamanda,yer hareketleri ve iklim bakımından önemli değişik-
likler olmuştur.Bu değişmelere bağlı olarak her devirde yaşayan hayvan ve bitki türleri değişmiştir.
Jeolojik zamanlar hakkındaki bilgiler,yer kabuğunu oluşturan taş ve kayaların değişimi ile bunlar arasında bulunan fosiller incelenerek elde edilmiştir.

İlkel Zaman(Prekambriyen devre):
3,5 milyar yıl sürdüğü tahmin edilen bu zamanda dünya oluşumunu tamamlamıştır.Bu dönem
de kıtaların bir arada olduğu tahmin edilmektedir.İlkel zamanın sonlarına doğru denizlerde bakteriler,
algler ve ilkel deniz canlıları ortaya çıkmıştır

Birinci Zaman(Paleozoik):
350-400 milyon yıl sürmüştür.İlkel canlıların oluşması devam etmiş,oluşan canlılar denizler-
de yaşamlarını sürdürmüşlerdir.Daha sonra yaşam,denizlerin yanındaki karalarda başlamıştır.İklim sıcak ve bol yağışlıdır.Dev eğrelti otları ve atkuyrukları bu dönemde yaşamışlardır.Bu bitki topluluk-
ları,tortullaşma sonucu yüksek basınç altında kalarak çok uzun bir sürede kömürleşmişlerdir.Günü-
müzde işletilen taş kömürü yatakları bu şekilde oluşmuştur.Zonguldak’taki kömür havzası bu dönem
de meydana gelmiştir.

İkinci Zaman(Mezozoik):
150-200 milyon yıl sürmüştür.Daha önce toplu halde bulunan karalar,bu dönemin sonunda bölünmeye(parçalanmaya) başlamıştır.Bu parçaların kayması ile kara ve denizlerin dağılışı zamanı-
mızdaki görünümüne yaklaşmıştır.Sürüngen hayvanlar,dinazorlar bu dönemde ortaya çıkmıştır.Döne
min sonunda dinazorların nesilleri tükenmiştir.Ayrıca diğer sürüngenler,bitkiler,böcekler bu zamanın sonuna doğru büyük gelişme göstermiş,kuşlar da ilk defa bu dönemde ortaya çıkmıştır.Yurdumuzda Amasya,Bolu,Balıkesir ve Eskişehir civarlarında ikinci zamana ait fosiller bulunmuştur

Üçüncü Zaman
70 milyon yıl sürmüştür.Şiddetli volkanik olaylar,Alp kıvrımlarının oluşumu,Atlas ve Hint okyanuslarının belirmesi bu zamanda olmuştur.Türkiye’deki birçok sıradağ da üçüncü zamanda oluş-
muştur.Zamanın sonlarına doğru,bugün Türkiye’nin bulunduğu arazi bütünüyle yükselmeye başla-
mıştır.
Bu dönemde şimdiki hayvan ve bitki türleri ortaya çıkmıştır.Canlılar zamanla çeşitli değişik-
likler geçirerek günümüze kadar gelmişlerdir.Linyit,petrol,tuz yatakları bu dönemde oluşmuştur.
Dördüncü Zaman:
Jeolojik zamanların sonuncusu olup 2 milyon yıldır sürmektedir.Dönemin başlarında iklimde şiddetli soğuma olmuş,dünya buzul çağını yaşamıştır.Kuzey yarım kürede özellikle Kuzey Avrupada yaygın buzullaşma görülmüştür.İstanbul ve Çanakkale boğazları ile Ege Denizi,Doğu ve İç Anadolu bölgelerindeki volkanların birçoğu bu dönemde oluşmuştur.İnsanın ortaya çıkışı da dördüncü zamana
rastlar.

Jeolojik Zaman Tablosu

jeolojik zamanlar
yerin oluşundan bu güne kadar geçirdiği şekil, isi, bitki örtüsü, v.b. değişikliler. jeoloji bilimi yönünden incelendiğinde, ilkel zaman, birinci zaman, ikinci zaman, üçüncü zaman ve dördüncü zaman olmak üzere beş büyük bölüme ayrildiği görülür.
bu çeşitli zamanlarin her biri de devirlere, devirler tabakalara, tabakalar da daha küçük kisimlara ayrilir.
ilkel zaman (antekambrien), hayatsiz olan zamandir. arkeen ve prekambrien olmak üzere iki devre ayrilir. arkeen devre ait incelemelerde, hiç bir canli izine rastlanmamiştir (bitki ya da hayvan). prekambrien devrine ait izlerde ise bugünkü kirkayaklara benzer cinste hayvanlarin yaşadiği anlaşilmaktadir.
birinci zaman (paleozoik) eski hayvanlar zamanidir. bu zamanda, şekil bakimindan çok az gelişmiş her gruptan canliya rastlanmaktadir. fakat bu zamanda memeliler, kuşlar, kapali tohumlu bitkiler yoktur. bu zamanin bitkilerinin çoğunu, çiçeksiz fakat kökü olan bitkiler, atkuyruklari, kibrit otlan, açik ve kapali tohumlu çiçekli bitkiler meydana getirmektedir. bütün bu bitkilerin yükseklikleri de 10-40 metreyi bulmaktadir. bu zamanin hayvanlarinin büyük bir bölümünü de deniz hayvanlari meydana getirmektedir. bunla da en ilkel hayvanlardir. biraz gelişmiş hayvanlar arasinda bu zamanda rastlanan hayvanlardan çeşitli baliklar, kurbağalar, bazi sürüngenler dikkati çekmektedir. birinci zaman, kambrien, silürien, devonien, karbonifer, perm devirlerine ayrilmaktadir.
ikinci zaman (mozozoik) orta hayvanlar zamanidir. birinci zamana oranla daha sakin ve durgun bir zamandir. atmosfer az yoğun ve az sicaktir. üç devreye ayrilir: trias devri, tura devri, tebeşir devri. bu zamanda bulunan bitkiler arasinda, bugün bile varolan çamlar ve sedir ağaçlari, bu zamanda meydana gelmiştir. bu arada çinar, kavak, incir, meşe, bambp, palmiye gibi bitkiler de bu zamanda oluşmuştur. bu zamanin hayvanlari da dikkati çekecek özelliktedir. bu zamanda ilkel hayvanlarin gelişmiş türlerinin yaninda kelebeğin, istakoz, yengeç gibi yüksek kabuklularin meydana geldiği kemikli baliklarin belirdiği görülür. fakat, bu zamanin asil karakteristik hayvanlari, jura devrinde gelişen ve karada yaşayan sürüngenlerdir. bunlardan bazilari küçük boylu olduklari halde, diğer bir kisminin boylari 30-60 metreyi bulur. bazilari ot yiyicidir. çoğunun üzerleri iki kat zirhla örtülmüştür. genel bir şekilde bunlar pek büyük hayvanlar. dir. bu sürüngenler arasinda suda yüzen ve uçanlarina da (kuşlarin bu devir de oluştuklari sanilir) rastlanir.
üçüncü zaman (meozoik) yeni hayvanlar zamanidir. bu zaman dehşetli volkan püskürmelerinin, tektonik olaylarin meydana geldiği etkin bir zamandir. bu olaylar sonucu, yeryüzünde, üçüncü zaman oluşumlari (alpler) pireneler,apeninler, karpatlar and dağlan himalayalar meydana gelmiştir. ülkemizin en yüksek volkanik dağlari (erciyas, ararlar süphan dağlari toroslar) bu zamanda olmuştur. üçüncü zaman, kendisinde bulunan ve bugün de halâ yaşayan birçok canli türlerin karakterize edilmesiyle dört devre ayrilir: eosen (bu devirde nümmelitler boldur), oligosen (bol oranda yumuşak, çalarin bulunduğu ve geliştiği devirdir), miyosen (fillerin, geviş getirenlerin ve atlarin geliştiği devirdir), pliyosen (bu devrin yumuşakça ve memelileri, tamamiyla bugünkü şekillerine benzer).
dördüncü zaman (antropozoik) insan zamanidir. bu zamanda yerel alçalmalarla yerel püskürmelere, nehirlerin deniz kenarlarina getirdikleri bazi alüvyonlara rastlanir. bu zamanin önemli olaylarindan birisi buzullarin genişlemesi, öbürü de insanin meydana gelişidir. bu sebeple bu zamana ilkel ya da medenî insan zamani da denir. dördüncü zaman pleistosen. holosen adlan altinda iki devreye ayrilir. bu zamanin hayvanlari, zamanimizin hayvanlarin aynidir. ancak, zaman başlangicinda var olan hayvanlardan bazilari, bugün yok olmuşlardir. (filden daha büyük olan mamut gibi). diğer bir kisim hayvanlar da isi değişimlerine göre, daha soğuk ya da daha sicak bölgelere göç etmişlerdir. ilk insan da pliosen devri sonlarinda meydana gelmiştir.

DIŞ KUVVETLER RÜZGAR VE BUZULLAR

RÜZGAR AŞINDIRMA BİRİRüzgârlar, kopardıkları parçacıkları havalandırarak taşımak, bu parçacıkları çarptırarak aşındırmak ve gücü bitince de biriktirmek yoluyla yeryüzünde şekillendirme yaparlar.

Rüzgârlar, en fazla kurak ve yarıkurak bölgelerde etkilidirler. Çünkü, bu bölgelerde bitki örtüsü zayıf, arazi kuru, rüzgâr hızlıdır.

Rüzgâr Aşındırma Şekilleri
Rüzgârlar, güçleri ölçüsünde yeryüzünden kopardıkları parçacıkları veya mevcut materyalleri sürükleyerek, havalandırarak taşırlar ve önüne çıkan engellere çarptırırlar. Bunun sonucunda, kayaların yüzeyinde çizikler ve oyuklar oluşur. Aşınmaya karşı farklı dirençteki tabakalar üst üste oluşmuş ise bu oyuklar büyür ve bazı şekiller meydana gelir.
Bu şekillerin en sık görülenleri şeytan masaları (mantar kayalar) tafoni ve yardang dır.

Şeytan Masası (Mantar Kaya):Rüzgarların taşıdıkları materyallerin kayaların alt bölümlerini çarparak aşındırması ile oluşur.Üst kısmı daha az aşınan kayalar mantar görünümünü a
KTİRME ŞEKİLLERİ

Rüzgâr Biriktirme Şekilleri

Rüzgâr biriktirme şekillerinden en yaygın olanları kumullardır. Kumullar, rüzgâr hızının azaldığı alanlarda kum yığınları şeklinde meydana gelirler
Rüzgâr erozyonundan korunmak için;
1. Kurak mevsimlerde toprakların sürülmemesi,
2. Toprağa otsu bitkiler ekilmesi,
3. Ağaçlandırma yapılması,
4. Tarlaların nadasa bırakılmaması,
5. Meralarda aşırı otlatmanın engellenmesi,
6. Hasattan sonra anızların yakılmaması, vs gereklidir.

BUZULLAR VE BUZULLARIN OLUŞTURDUĞU ŞEKİLLER

Kutuplarda ve yüksek dağlar üzerinde yağışlar genellikle kar halinde olur. Sıcaklık çok düşük olduğu için yağan karlar erimeden üst üste birikir. Biriken bu karlara toktağan (kalıcı) kar denir. Yaz ve kış karla örtülü olan böyle yerlerin alt kısımlarına ise, toktağan (kalıcı) kar sınırı adı verilir.

Kar örtüsü başlangıçta yumuşak ve gevşektir. Ancak, daha sonra soğuğun etkisi ve yağan karların sıkıştırması ile sertleşir. Buna buzkar denir. Buzkarlar, daha sonra üstüste yağan karların basıncı ile iyice katılaşır ve buzul haline gelir.

Binlerce km2 lik sahaları geniş ve kalın bir örtü gibi kaplayan buzullara örtü buzulu, dağların zirvelerinde oluşan buzullara da dağ buzulu denilmektedir. Ülkemizdeki buzullar dağ buzulu şeklinde oluşmuşlardır.

Türkiye’deki buzul dönemi, dördüncü jeolojik zamanda, Dünya’daki iklim değişmelerine bağlı olarak başlamıştır. Bu devirde özellikle ülkemizin yüksek yerleri buzullaşma olaylarından etkilenmiştir. Bundan dolayı, 2200 m. den daha yüksek olan dağlarımız buzullarla kaplanmıştır.

Buzulların Aşındırma Şekilleri

Buzul Vadisi: Buz örtüleri altında kalmış olan bölgelerde, buzun yatağını aşındırıp derinleştirmesi sonucunda oluşan “U” şeklindeki vadilerdir.

Hörgüç kaya: Anakayanın buzullar tarafından işlenmesi sonucunda oluşan kaya tepeleridir.
Sirk Çanağı (Buz Yalağı): Dağ yamaçlarındaki bazı buzulların, bulundukları alanı aşındırmasıyla oluşan çanaklardır. Buzullar bazen eriyince bu çanaklar sularla dolarak sirk göllerini meydana getirirler.

Türkiye’de, buzulların aşındırma şekilleri, en çok aşağıdaki dağlarımızda görülür:


1. Toroslar’da, Bey Dağları, Sultan Dağları, Bolkar Dağları ve Aladağlar
2. Göller Yöresi’nde, Davras ve Dedegöl Dağları
3. Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Mescit, Yalnızçam, Bingöl, Buzul, Süphan, Sat ve Ağrı Dağları
4. İç Anadolu Bölgesi’nde, Erciyes Dağı
5. Marmara Bölgesi’nde, Uludağ
6. Karadeniz Bölgesi’nde, Kaçkar ve Giresun Dağları

Buzulların Biriktirme Şekilleri

Drumlin: Buzulların taşıyıp biriktirdiği materyallerin, buzulun alt kısmındaki erimeler sonucu meydana gelen dereler tarafından işlenmesiyle oluşan birikintilerdir.


Sander Ovası: Eriyerek çekilen buzul sularının oluşturduğu düzlüklerdir.Ülkemizde, buzul birikim şekillerinden sadece morenler bulunur. Ancak, bunlar da pek yaygın değildir. Çünkü, morenlerin büyük bir kısmı akarsular tarafından taşınmıştır.

Yerkabuğunun Yapısı



Yeryüzü birbirinden çok farklı yerşekillerinden oluşur. Yeryüzü şekilleri iç ve dış kuvvetlerin etkisi ile sürekli olarak değişir. Bazı yerlerde yerşekilleri aşınarak ortadan kalkar, bazı yerlerde yeni yerşekilleri oluşur. Yerşekillerinin oluşumunda gerekli olan enerjiyi yerkabuğunun altındaki mantodan alan kuvvetlere iç kuvvetler denir. Mantonun üzerinde bulunan kıtalar, magmanın yatay ve dikey hareketlerine bağlı olarak yer değiştirirler. Bu olay bazı kıtaları birbirine yaklaştırarak, okyanus çanaklarının daralmasına yol açar. Bazı yerlerde ise kıtalar birbirinden uzaklaşır, buna bağlı olarak okyanuslar genişler. Sonuçta bu kıta hareketleri okyanus çanaklarının oluşmasına, dağların meydana gelmesine, depremlere vs. yol açar. iç kuvvetlerin oluşturduğu yerşekillerini aşındıran, ortadan kaldıran ve yeni yerşekillerinin oluşmasına yol açan kuvvetlere de dış kuvvetler denir. Bu olayları daha iyi anlayabilmek için yerkürenin katmanlarını ve katmanların özelliklerini kısaca gözden geçirelim.

Yerküre ve Katmanları
Yerküre, yeryüzünden yerin merkezine doğru yerkabuğu, manto ve çekirdek denilen üç katmandan oluşur. Bunların fiziksel ve kimyasal özellikleri birbirinden farklıdır. Yeryüzünden yerkürenin merkezine doğru inildikçe yoğunluk, sıcaklık ve basınç artar.

A) Yerkabuğu (Taşküre)
Yerküreyi çepeçevre örten kabuğa litosfer (taşküre) ya da yer kabuğu denir. Halen kızgın ve hamurumsu bir yapıda bulunan mantonun üzerinde, adeta yüzer halde bulunan yerkabuğunun kalınlığı her yerde aynı değildir. Yer kabuğunun kalınlığı karalarda ortalama 30-40 km, deniz ve okyanus diplerinde ise yaklaşık 8-10 km’dir.
Yer kabuğu, yer yuvarlağının en ince ve yoğunluğu en az olan tabakasıdır. Yer kabuğunun sıcaklığı mantoya doğru inildikçe 33 metrede 1 °C artmaktadır. Ancak sıcaklıktaki bu değişim yeraltı suyu, taşlar, vb faktörlerin etkisi ile düzenli olmayabilir.

Yer kabuğu; bileşimleri ve yoğunlukları farklı iki katmandan oluşur:

1. Sial
Canlıların üzerinde yaşadığı katmandır. Bileşiminde yoğun olarak silisyum (Si) ve alüminyum (Al) bulunduğu için “sial” adını almıştır. Tamamen katılaşmış halde bulunan bu tabakanın yoğunluğu 2,7 gr/cm3 tür. Sial tabakası okyanus tabanlarında ince, karalarda ise kalındır.

2. Sima
Sial tabakasının altında bulunur. Bileşiminde silisyum (Si) ve magnezyum (Mg) yoğun olarak bulunduğu için “sima” ismini almıştır. Sial tabakasındaki taşlara göre yoğunluğu biraz daha artmış ve 3,3 gr/cm3 olmuştur.


Sial ve simanın kalınlıkları ve yoğunlukları farklıdır.


Yerkabuğunu Oluşturan Kayaçlar (Taşlar)
Yerkabuğu içerisinde yer alan elementler bir araya gelerek mineralleri oluşturmaktadır. Minerallerin katı halde bir araya gelmesiyle de kayaçlar (taşlar) oluşmaktadır.
Yerkabuğunu oluşturan kayaçlar üç ana gruba ayrılarak incelenebilir. Bunlar; püskürük (katılaşım) kayaçlar, tortul kayaçlar ve başkalaşım (metamorfik) kayaçlarıdır. Jeolojik zamanlarda milyonlarca yıl içerisinde bu kayaçlar birbirlerine dönüşebilmektedir. Kayaç döngüsü denilen bu olayda mevcut kayaçlar yerin derinliklerine inerek magmaya ulaşır ve burada erir. Sonra bu kayaçlar magma ile birlikte çeşitli şekillerde yeryüzüne çıkarak soğurlar. Böylece püskürük (katılaşım) kayaçları oluşur. Katılaşım kayaçları zamanla çözülerek erozyona uğrar.

Akarsular, rüzgarlar, dalgalar ve buzullar gibi kuvvetlerin etkisi ile parçalanan bu kayaçlar taşınarak yerkabuğunun çukur alanlarında birikirler. Böylece tortul kayaçlar oluşur. Katılaşmış kayaçlar ile tortul kayaçlar yerkabuğu hareketleri sırasında yüksek sıcaklık ve basıncın etkisi ile başkalaşım (metomorfik) kayaçlarına dönüşmektedir.

Kayaçlar oluşumlarına göre üç gruba ayrılır:




1.Püskürük (Katılaşım) Kayaçları
Magmanın soğuyup katılaşması sonucunda oluşan taşlardır. Yerkabuğundaki oluşum yerine göre iki kısma ayrılır. Yandaki resimde graniti görmektesiniz.

a. İç Püskürük Kayaçlar
Magmanın yeryüzüne ulaşmadan, yerkabuğu içerisinde yavaş yavaş soğumasıyla oluşan taşlardır. Bu taşlar her ne kadar oluşum itibariyle yer altında dağılış gösterseler de, dış kuvvetlerin üstteki tabakayı aşındırmasıyla bazı yerlerde yüzeye çıktıkları görülür. Bunların başlıcaları granit, siyenit, diyorit ve gabrodur.





b.


Dış Püskürük Kayaçlar
Magmanın yeryüzüne çıkıp katılaşması ile oluşan taşlardır. Başlıca dış püskürük taşlar; bazalt, obsidyen (volkan camı), andezit, süngertaşı ve trakit’tir. Püskürük kayaçlar çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Örneğin; andezit, bazalt ve sünger taşı gibi kayaçlar inşaat, ısı yalıtımı gibi alanlarda kullanılmaktadır. Yandaki resimde bazaltı görmektesiniz.

2. Tortul (Sedimanter) Kayaçlar
Yeryüzünde fiziksel (mekanik) veya kimyasal ayrışma ile aşınan malzemeler, dış kuvvetler tarafından taşınarak deniz ve göl tabanları ile vadi ve ova yüzeyinde biriktirilirler. Bunlar başlangıçta yumuşak ve ufalanabilir haldedir. Ancak, daha sonra sertleşirler ve taş halini alırlar. Tortul taşlar birikmenin sonucu olarak, genelde tabakalı yapıya sahiptirler. İçlerinde fosil bulundururlar. Fosiller tortul tabakaların oluşum dönemi ve özellikleri ile ilgili bilgi edinmede kullanılır.

Tortul kayaçlar oluşumlarına göre üçe ayrılır.

a. Mekanik (Kırıntılı) Tortul Kayaçlar:
Akarsular, rüzgârlar, buzullar ve dalgalar gibi dış kuvvetler tarafından aşındırılan malzemenin, yeryüzünün çukur yerlerinde tabakalar halinde biriktirilmesi sonucu oluşurlar. Bu taşların başlıcaları kiltaşı, çakıltaşı (konglomera) ve kumtaşıdır.





b. Kimyasal Tortul Kayaçlar:
Suda çözünerek eriyen minerallerin daha sonra çökelmesi ile oluşurlar. Kalker (kireçtaşı), jlps(alçıtaşı) ve kayatuzu kimyasal tortul taşlardır. Başkalaşım kayaçlarından mermer inşaat sektöründe, elmas ise ziynet eşyası olarak kullanılmaktadır. Yandaki resimde kalkeri görmektesiniz.

c. Organik Tortul Kayaçlar
Çeşitli hayvansal ve bitkisel kalıntıların üstüste birikerek zamanla taşlaşması sonucu oluşurlar. Taşkömürü, linyit, turba gibi kömürler, mercan kalkeri ve tebeşir organik tortul taşlardandır. Taşkömürü, linyit gibi organik taşlar ısınma amaçlı ve elektirik enerjisi üretmede kullanılır.






3.Başkalaşım (Metamorfik) Kayaçları
Katılaşım ya da tortulanma sonucunda oluşan taşların yüksek sıcaklık ve basıncın etkisiyle kimyasal ve fiziksel olarak değişime uğraması, başkalaşması sonucu oluşan taşlardır. Yandaki resimde gnaysı görmektesiniz.

B. Manto
Yerkabuğunun altında bulunan kızgın, hamurumsu yapıya sahip akışkan lavlardan oluşan tabakaya denir. Yerkabuğunun hemen altında lavlar yatay yönde hareket ederler. Bu olayın olduğu yerlerde yerkabuğu parçaları (kıtalar) sürüklenir. Bu durum kıtaların yer değiştirmesine, okyanuslarda değişikliğe, volkanizmaya, depremlere ve dağ oluşumlarına yol açar. Bundan da anlaşılabileceği gibi iç kuvvetlerin kaynağı mantodur. Mantonun sıcaklığı yaklaşık 1200 °C’yi bulmaktadır.

C. Çekirdek
Yerkabuğunun iç kısmını oluşturur. Yoğunluğu ve kalınlığı en fazla olan katmandır. Dış ve iç çekirdek olmak üzere iki kısımdan oluşur. Dünya’nın merkezinde sıcaklık 4500 – 5000 °C’yi bulmaktadır.

YERŞEKİLLERİNİN OLUŞUMU

Yer şekilleri iç ve dış kuvvetlerin ortak etkisiyle meydana gelmişlerdir. İç kuvvetler yeryüzü şekillerini oluştururken yapıcıdırlar, dış kuvvetler ise bu şekilleri ortadan kaldırmaya çalışan yıkıcı kuvvetlerdir.

İÇ KUVVETLER
Enerjisini yerin derinliklerinden alan (magmadan) ve yeryüzünün şekillenmesine olumlu yönde etkiye sahip olan kuvvetlerdir.
İç kuvvetlerin oluşturduğu hareketlerin bütününe tektonik hareketler denir.
Orojenez
Epirojenez
Seizma (Depremler)
Volkanizma
DAĞ OLUŞUMU (OROJENEZ) HAREKETLERİ

Kıvrım Dağlar (Genç Dağlar)
Dış kuvvetler yeryüzünü aşındırır. Aşındırılan parçalar denizlerde ve deniz kıyılarında birikir. Bu birikim alanlarına jeosenklinal alan denir. Binlerce metre kalınlıktaki bu tortul tabakalar yerkabuğu hareketleri ile yan basınca uğrar ve kıvrılarak su yüzeyine çıkar. Bu kıvrımların yüksek kısımlarına yani sıradağlara “Antiklinal”, çanak şeklindeki çukur yerlere ise “Senklinal” denir.

I. Jeolojik Zamanda oluşanlara Eski Kıvrımlar, III. Jeolojik Zamanda oluşanlara ise Genç Kıvrımlar denir.

Ülkemizde Yıldız Dağları, K. Anadolu Dağları, Karasu–Aras Dağları ve Toroslar ile Ergene Havzası, İç Anadolu Düzlükleri kıvrılma sonucunda meydana gelmiştir.
Dünya'mız oluşumundan beri üç büyük orojenez, yani dağ oluşumuna sahne olmuştur.


I. Jeolojik Zamanda Kaledoniyen dağ oluşumu sırasında İskoçya ve Norveç'teki dağlar, 1. Jeolojik Zamanın sonlarına doğru gerçekleşen dağ oluşum sürecinde Appalaşlar, Urallar ve Orta Ren Dağları, III. Jeolojik Zamandaki son dağ oluşumunda ise Alpler, Andlar, Kayalık Dağları ve Himalayalar ortaya çıkmıştır.

Kırılma İle Dağ Oluşumu
Eski kara parçaları ve eski kıtalar yan basınçlar etkisiyle kırılmayacak şekilde sertse bunlar kırılır. Bu kırık hattına fay denir. İki fay arasında oluşan yükseltilere Horst, çukurlara ise Graben denir.



Ülkemizde Biga, Kaz, Mandra, Yunt, Menteşe, Aydın, Bozdağlar, birer Horst, Menderes Ovaları, Gediz Ovası, Bakırçay ve Hatay çukurluğu birer Grabendir.

Kırık hatları yeryüzünün zayıf yerleri olduğu için deprem, volkanizma ve kaplıcalar bu fay hatları boyunca uzanırlar.
Dünyanın en uzun grabeni Hatay’dan başlayarak güneye doğru Suriye, Lut Gölü, Kızıldeniz’den geçen D. Afrika’ya kadar uzanan çöküntü alanıdır.Dünya üzerindeki başlıca kıvrım dağları III. Zamanda oluşmuş Alp-Himalaya kıvrımları ile Amerika kıtasının batısındaki Kayalık ve And dağlarıdır.


Türkiye’deki dağların büyük bir kısmı III. zamanda Alp-Himalaya kıvrımları ile oluşmuştur. Bunlar kuzeyde Kuzey Anadolu Dağları ve güneyde Toros Dağlarıdır.
Kısacası Orojenez sonucunda; Kıvrım dağları, Horst-Grabenler ve fay hatları oluşmuştur.

KITA OLUŞUMU (EPİROJENEZ) HAREKETLERİ
Geniş yerkabuğu parçalarının yükselmesi ya da çökmesi şeklindeki yer hareketine epirojenez denir.
Bu hareketler sonucunda kara ve deniz dağılışında büyük ölçüde değişebilir. Alçak alanları deniz basar.
Deniz ilerlemesi :Transgresyon veya deniz dipleri yükselerek kara haline geçer.



Deniz gerilemesi:Regrasyon



Epirojenez de tabakaların durumu bozulmaz.Uzak sahalarda yükselmeler,alçalmalar olur.Epirojenez yerkabuğunun yaylanması olarak ta adlandırılır.Epirojenik hareketler yerkabuğunun izostatik dengesinin bozulması ile meydana gelir.

İzostatik denge: Katı haldeki yer kabuğunun sıvı haldeki Manto üzerinde batmadan kalabilmesine denir.
İzostatik Dengeyi Bozan Faktörler
1. Karalarda aşınmanın, denizlerde birikmenin fazla olması,
2. İklim değişmeleri,
3. Dağ oluşumu hareketleri
4. Volkanizma ve Yan basınçlar

Epirojenez yer yüzünü en uzun sürede şekillendiren iç kuvvettir.

Epirojenez sonucunda; Epirojenez yeryüzünü en uzun zaman içinde şekillendiren kuvvettir.
Ülkemizde Karadeniz ve Akdeniz Havzalarının çökmesi, Toroslar,K.Anadolu ve Batı Anadolu dağlarının yükselmesi, Ergene ve Adana havzalarının(Çukurova) tortulanma alanı haline gelerek çökmesi epirojenez sonucudur.
Türkiye 3.zaman sonu 4. zaman başında epirojenik olarak toptan yükselmiştir.
Dünya üzerinde ise İskandinavya yarımadası yükselirken , Almanya ve Hollanda çökmektedir. Deniz ilerlemesinin görüldüğü yerde akarsuyun ağız kısmı deniz suları altında kalır. Akarsuyun enerji potansiyeli azalır ve biriktirme yapar. Deniz gerilesi var ise akarsuyun yatak eğimi artar ve aşındırma gücü artar.Eğer bir yerde akarsu vadisi deniz içinde de devam ediyorsa; deniz ilerlemesinden bahsedilebilir. Kıyı şekilleri yüksekte veya kara içlerinde kalmış ise deniz gerilemesi olmuştur.

YERİN ŞEKİLLLENMESİ İÇ KUVVETLER

A. DAĞOLUŞUMU HAREKETLERİ (OROJENEZ)

1. Kıvrılma
Akarsular, rüzgârlar ve buzullar gibi dış kuvvetlerin aşındırdığı maddeler, yer kabuğunun büyük çukurluklarında biriktirilir. Bu çukurluklara jeosenklinal adı verilir.
Jeosenklinallerde biriktirilen tortul maddeler, çeşitli yan basınçlara uğrarlarsa kıvrılarak deniz yüzeyine çıkarlar. Böylece yeryüzünün büyük kıvrım dağları oluşmuş olur. Kıvrılma sonucunda yüksekte kalan kesimlere antiklinal, alçakta kalan kesimlere de senklinal denir.

Avrupada Alpler, Asyada Himalayalar, Türkiyede Toros ve Kuzey Anadolu Dağları bu tür hareketlerle meydana gelmişlerdir.
2. Kırılma
Yer kabuğunun eskiden beri kara haline geçmiş, katılaşmış kısımları, yan basınçlara uğradığı zaman bükülüp katlanamazlar. Bu nedenle, bu gibi yerlerde kıvrılmalar yerine kırıklar meydana gelir. Kırıkların iki yanındaki kısım birbirine göre yer değiştirirse, bu özellikteki kırığa fay denir. Kırılma sonucunda yüksekte kalan kesimlere horst, alçakta kalan kesimlere de graben denir.

Türkiyede, en yaygın horst ve graben sistemi Ege Bölgesinde bulunmaktadır.
TÜRKİYE'DEKİ FAY HATLARI

Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF): Saroz Körfezinden başlar, Marmara Denizi, Sapanca Gölü, Adapazarı, Tosya ve Erzincan üzerinden Van Gölü kuzeyine kadar uzanır.
Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF): Hatay grabeninden başlar, K. Maraş, Adıyaman, Malatya ve Elazığ ovalarından geçerek Bingöle kadar sokulur.
Batı Anadolu Fay Hattı (BAF): Ege Bölgesinde, kuzeyden güneye doğru uzanan çok sayıdaki fay hatlarından oluşur.
Fay hatları, yer kabuğunun zayıf ve hareket halindeki bölgeleridir. Volkanik sahalar, genç kıvrım dağları ve deprem alanlarının uzanışı fay hatlarıyla paralellik gösterir.
B. KITA OLUŞUMU HAREKETLERİ (EPİROJENEZ)
Kara ve denizlerde düşey doğrultudaki alçalma yükselme hareketlerine epirojenez denir. Başka bir ifade ile, yer kabuğunun geniş alanlı yaylanma hareketleridir.
Farklı yoğunluktaki yer kabuğu parçaları manto üzerinde dengeli bir biçimde dururlar. Bu olaya izostazi, dengeye ise izostatik denge denir. Herhangi bir yerde epirojenez olayının olabilmesi için, izostatik dengenin bozulması gereklidir. İzostatik dengeyi bozan olaylar şunlardır:
İklim değişiklikleri
Yeni bir dağ oluşumu
Engebeli yüksek yerlerin fazla aşınması
Deniz çukurluklarında tortulanmanın fazla olması
İzostatik dengeyi bozan yukarıdaki olaylar sonucu karalar hafiflemekte ve yükselmektedir. Karalar yükselince deniz seviyesi gerilemekte, deniz altındaki alanlar kara haline gelmektedir. Bu şekilde, deniz seviyesinin alçalması olayına regresyon denir.
Karalardaki, lâvlar, birikmeler, buzullaşma, vb. olaylar sonucunda da karaların yükü artmakta ve ağırlaşarak ya da iç kuvvetlerin etkisiyle çökmektedir.
Bu alçalma sonucunda denizler karalara doğru ilerlemekte ve kara parçaları sular altında kalmaktadır. Bu şekilde, deniz seviyesinin yükselmesi olayına da transgresyon adı verilir.
Epirojenik hareketlere örnek olarak, İskandinav Yarımadası ve Kanada verilebilir. Buzul çağında buralarda 1 – 2 km kalınlığında bir buz tabakası vardı. Sonradan buzullar eriyince, karaların üzerindeki yük azaldı ve mağmaya doğru gömülen bu kara parçaları tekrar yükselmeye başladı. Bu yükselme, günümüzde de yavaş yavaş devam etmektedir.
Epirojenik hareketler, Türkiyede de olmaktadır. Anadolu milyonlarca yıldır yükselmekte, buna karşılık Karadeniz ve Doğu Akdeniz havzaları çökmektedir. Buna bağlı olarak, Çukurova Havzası ile Ergene Ovası hızlı bir çökme içine girmişler ve tortulanma alanı olmuşlardır.
C. VOLKANİK HAREKETLER (VOLKANİZMA)
Yerin derinliklerinde bulunan mağmanın, yerkabuğunun zayıf kısımlarından yeryüzüne doğru yükselmesine volkanizma denir.
Katı, sıvı ya da gaz halindeki maddelerin yeryüzüne çıktığı yere volkan ya da yanardağ, bu maddelerin çıkışına da püskürme denir. Püskürdüğü bilinen volkanlar etkin volkanlar, püskürdüğü bilinmeyen volkanlar da sönmüş volkanlar olarak adlandırılır.

Volkanlardan çıkan akışkan maddelere lav, katı maddelere de volkan tüfü (proklastik maddeler) denir. Lavların ve tüflerin yeryüzüne çıkmak için izledikleri yola volkan bacası adı verilir. Yüzeye çıkan lav ve tüfün oluşturduğu yer şekline volkan konisi, koninin tepe kısmındaki çukur kısmına da volkan ağzı (krater) denilmektedir.
Kraterlerin patlamalar ya da çökmelerle genişlemiş şekillerine kaldera denir. Kalderalar kraterlere göre daha dik yamaçlıdırlar ve genişlikleri derinliklerine oranla daha fazladır.
Volkanların şekli ve püskürme özellikleri çıkardıkları maddelere göre değişir. Volkanik etkinlikler bazen yalnızca gaz patlaması şeklindedir. Bu durumda patlama çukurları oluşur. İç Anadoluda Karapınar ve Nevşehir dolaylarında bu tür patlama çukurları yaygındır.
Bu patlama çukurları maar olarak adlandırılır. Maarlar, volkanik faaliyetlerin yeni başladığı veya sona erdiği yerlerde daha çok görülürler.
Türkiyedeki Volkanik Sahalar
Doğu Anadolu Bölgesinde; Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Süphan, Tendürek ve Nemrut dağları
İç Anadolu Bölgesinde; Erciyes, Hasandağı, Melendiz, Karadağ, Karacadağ ve Karapınar çevresi
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde; Karacadağ
Kuzeybatı Anadoluda; Köroğlu Dağları
Akdeniz Bölgesinde; Hatay yakınında Hassa çevresi
Ege Bölgesinde; Kula (Manisa) çevresi
D. SEİZMA HAREKETLERİ (DEPREMLER)
Yerkabuğundaki herhangi bir sarsıntının, çevreye doğru yayılan titreşim biçimindeki hareketine deprem denir.
1. Volkanik depremler
Volkanik püskürmeler esnasında görülen ve etki alanları dar olan depremlerdir.
2. Çöküntü (Göçme) depremleri
Kayatuzu, jips, kalker gibi kolay eriyebilen karstik sahalarda, zamanla yer altında büyük boşluklar oluşur. Bu boşlukların üstü bir müddet sonra çökerse sarsıntılar oluşur. Etki alanları en dar olan depremler bunlardır.
3. Tektonik (Dislokasyon) depremler
Yer kabuğunun derinliklerinde basınç ve gerilimler sonucu, katmanların yer değiştirme, oynama ve kırılma gibi hareketlerinin ortaya çıkardığı sarsıntılardır. Etki alanları en geniş olan ve en çok hasara neden olan depremler bunlardır.
Depremin, yerin içinde oluştuğu kısmına iç merkez (hiposantr) denir. Depremin yeryüzüne en kısa yoldan ulaştığı yere de dış merkez (episantr) denir. Deprem bilimi sismoloji, deprem şiddetini ölçen alet de sismograf olarak adlandırılır.
Depremlerin ne kadar kuvvetli olduğunu belirlemek için iki türlü ölçek kullanılır.
Richter (Rihter) ölçeği
Mercalli - Sieberg ölçeği (Şiddet Iskalası)
Mercalli - Sieberg ölçeği sarsıntının yol açtığı zarar ve değişikliklere göre düzenlenmiştir. Richter ölçeği ise, iç merkezde depremle boşalan enerjinin ölçülmesi esasına dayanır. Deprem sırasında boşalan bu enerjiye depremin büyüklüğü (magnitüdü) denir.
Yeryüzündeki en sık ve en şiddetli deprem kuşakları, ana çizgileriyle, genç kıvrımlı dağlar kuşağına ve Dünyanın başlıca kırıklı alanlarına tekabül etmektedir.
Pasifik Okyanusu, Japonya çevresi, Antil Adaları, Doğu Hint Adaları, Akdeniz çevresi ve Amerika kıtalarının batı kesimleri yeryüzünde depremlerin en çok olduğu alanlardır. Buna karşılık, eski jeolojik devirlerde oluşan Doğu Avrupa, Kanada, Sibirya, Grönland Adası, Avustralya ve İskandinav Yarımadasında hemen hemen hiç deprem olmamaktadır.
Türkiyedeki Deprem Alanları

Türkiye nüfusunun % 60'a yakını, faal olan ve zarar verebilen deprem alanları üzerinde yerleşmiştir.
Daha önce görülen Erzurum, Erzincan, Van, Bolu, Çankırı, Tokat, Adapazarı, Kütahya, Burdur, Lice, Bingöl, Dinar, Ceyhan, Gölcük ve Düzce depremlerinin büyük oranda can ve mal kaybına neden olmasında, bu kentlerin fay hatları üzerinde yer almalarının önemli rolü olmuştur.
Konya Ovası, Karaman, Mersin (Taşeli Plâtosu çevresi), Ergene Havzası ve Mardin Eşiği deprem bakımından tehlikesi az olan yerlerdir.
Depremlerden korunmak ve etkisini azaltmak için,
Kırık (fay) hatlarından uzak, sağlam zeminlere yerleşmek,
Mümkün olduğunca ovalarda yerleşmemek,
Depreme dayanıklı binalar inşa etmek,
Halkı, depremde alınacak sivil savunma önlemleri konusunda eğitmek, vb. önlemler gereklidir.

15 Mayıs 2011 Pazar

NASA: Dünya dışı yaşamın izini bulduk


Hoover, Dünya’ya düşen gök taşlarının içinde çok küçük “uzaylı böceklerin” izine rastladığını belirtti.

Astrobiyoloji uzmanı Hoover, Dünya’ya düşen en eski meteorların içinde, oksijen varlığında fotosentez yapabilen bakterilere benzerlik gösteren mikroskobik fosiller tespit etti.

NASA’nın Alabama eyaletinde bulunan Marshall uzay uçuş merkezinde yaptığı araştırmada, Hoover, elde ettiği fosillerin bazı özelliklerinin İspanya’nın Ebro Havzası’dan bulunan Titanospirillum velox adındaki bakteriye benzerlik gösterdiğini ifade etti.

BİLİNEN EN ESKİ FOSİLLER

Hoover, çalışması kapsamında Güneş Sistemi’ndeki en eski gök taşları olduğuna inanılan üç örnekten elde ettiği parçaları inceledi. Sonuç olarak, gök taşlarındaki fosillerin, gök taşları Dünya’ya düştükten sonra ortaya çıkmadığını gördü.

Cosmology dergisinde yayımlanacak araştırmada, fosillerde nitrojenin çok az bulunduğunu, ancak Dünya’da yaşamın oluşabilmesi için nitrojenin temel elementlerden biri olduğuna dikkat çekildi.

Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi’nden Rudy Schild, “Elde edilen bulgular hayatın her yerde var olduğunu ve Dünya’daki yaşamın başka bir yerden gelmiş olabileceğini gösteriyor” dedi.

Schild, “araştırma üzerinde her türlü görüşün ortaya konması için” 100 bilim insanını yeni bulgular üzerinde değerlendirmede bulunmaya çağırdı.

Cosmology dergisinde yer alacak araştırma, yarın yayımlanacak.

BU İLK BULGU DEĞİL

Hoover’ın araştırması, Dünya’daki yaşamın uzaydan gelen mikroorganizmalar tarafından başladığı teorisini yeniden güçlendirdi.

En son 1996 yılında, bir diğer NASA araştırmacısı David McKay, Antarktika’da bulunan bir gök taşında Dünya dışı yaşamın izine rastladığını söylemişti.

Söz konusu gök taşı, 1984 yılında bulunmuş ve Kızıl Gezegen Mars’tan geldiği anlaşılmıştı.

Dünyanın 10 Büyük Meteor Krateri



Resimde ince beyaz çizgi, bir meteorun dünyaya çarpmadan az önce çekilmiş fotoğrafını gösteriyor. Bunun gibi yüzlercesi hergün bizim haberimiz olmadan atmosferimize giriyor. Çoğu atmosferde yok oluyor, atmosfer engelini atlatanlar ise küçük ebatlarda yeryüzüne düşüyor. Tabi hepsi bu kadar küçük ebatlarda olmayabiliyor. Bugüne kadar yeryüzüne düşen devasa meteorların açtığı 10 büyük krater.


10. Barringer Krateri, Arizona, ABD



Bundan tam 49.000 yıl önce yaklaşık 300.000 ton ağırlığında, 45 metre genişliğinde büyük bir nikel-demir göktaşı 65.000 km/saat hızla dünyaya çarpıyor ve şu an Arizona-Amerika sınırları içerisinde bulunan "Barringer Kraterini" oluşturuyor. Patlamanın şiddeti tam 20 milyon TNT'ye eşit. Dünya üzerinde bulunan bozulmadan korunmuş en iyi krater.
Kraterin çapı 1,2 km, derinliği tam 175 metre. 1902 yılında adını aldığı bir maden mühendisi olan Daniel Barringer tarafından bulunmuş.

9. Bosumtwi, Gana


Gana'nın Kumasi bölgesinden 30 km güneydoğusunda bulunan "Bosumtwi Krater Gölü", ülkenin tek doğal gölü. Krater bundan 1,3 milyon yıl önce oluşmuş. Kraterin çapı tam 10,5 km. Zamanla krater suyla dolmuş ve bugünkü gölü oluşturmuş. Etrafı sık yağmur ormanlarıyla kaplı. Ashanti (Gana'nın güneyinde yaşayan etnik bir grup) insanları bu gölün kutsal olduğunu düşünüyor. Onlara göre ölü ruhlar krater gölüne gelip tanrı Twi'ye burada veda ediyorlar.

8. Deep Bay, Kanada


Kanada'da bulunan Reindeer Gölü'nün güney batısında yer alır. "Deep Bay" (derin koy) dikkat çekici şekilde yuvarlak, çok derin ve nadiren sığlık alana sahip. 8 km çapında olan göl bundan 100 milyon yıl öncesinde oluşmuş.

7. Aorounga Krateri, Çad, Afrika


Aorounga Krateri", Çad'ın kuzeyinde Sahara Çölü bölgesinde bundan 300 milyon yıl önce, yaklaşık 1,6 km çapında bir göktaşının dünyaya çarpmasıyla oluşmuş. Tahminlere göre bu çaptaki bir çarpma 1 milyon yılda bir oluyor.
Krater 17 km genişliğinde, etrafındaki iki halkayla birlikte bu 36 km'ye çıkıyor. Eğer hipotezlere bakacak olursak, bu halkaların zincirleme çarpmaların etkisiyle oluştukları varsayılıyor.

6. Gosses Bluff, Avustralya


Yaklaşık bundan 142 milyon yıl önce, 22 km çapındaki büyük bir asteroid yada kuyruklu yıldız, 40 km/saat hızla Avustralya'nın merkezine çarpıyor ve 22.000 mega tonluk TNT'ye eşit muazzam bir enerji ortaya çıkarıyor. Dünyanın en önemli krater oluşumlarından biri olan "Gosses Bluff" bu şekilde oluşuyor.
Ölçüler inanılmaz; 24 km çapında ve 5.000 metre derinliğinde.

5. Mistastin Gölü, Kanada


Kanada Labrador'da bulunan "Mistastin Krateri" bundan 38 milyon yıl önce oluşmuş. Çapı 28 km. Gölün tam ortasında çarpışmadan sonra oluştuğu varsayılan kavisli bir ada bulunmakta.


4. Clearwater Gölleri, Kanada


Kanada'nın Quebec bölgesinde bundan 290 milyon yıl önce iki asteroidin aynı anda çarpması sonucu oluşmuş iki dairesel krater gölü bulunuyor. Bunlardan daha geniş olanı "West Clearwater Gölü" 32 km çapa, daha küçük olanı "East Clearwater Gölü" 22 km çapa sahip. Göllerin içinde irili ufaklı çok sayda adanın olması turistleri çeken bir etken. Ayrıca göller suların temizliği ile de ünlü.



3. Kara-Kul, Tacikistan



Deniz seviyesinden 3.900 metre yükseklikte bulunan "Kara-Kul" aynı zamanda "Qarokul" olarak da bilinir. 25 km genişliğindeki göl Tacikistan'ın Pamir Dağları'nda Çin sınırına yakın yerde bulunur. Göl, 45 km genişliğindeki çöküntünün tam ortasında yer alır. Çöküntü bundan 5 milyon yıl önce bir göktaşının çarpmasıyla oluşmuş. Yakın zamanda uydu görüntüleri yardımıyla bulunan bir krater.


2. Manicouagan, Kanada





"Manicouagan Gölü" aynı zamanda diğer adı olan "Qubec'in Gözü", Kanada Quebec'in merkezinde bulunan halka şeklinde bir göldür. 212 milyon yıl önce 5 km genişliğinde bir göktaşının çarpmasıyla oluştuğu sanılmaktadır. Bu çarpma sonucu 100 km genişliğinde muazzam bir delik oluşur. Zamanla buzul ve aşınma etkisiyle bugünkü halini almıştır.


1. Chicxulub, Meksika




Meksika'nın Yucatan yarımadasının altında bulunur. "Chicxulub" (maya dilinde "şeytanın kuyruğu" demek) köyünün hemen yakınında bulunan bu devasa antik krater 170 km çapa sahip. Çarpışma bundan 65 milyon yıl önce, küçük bir şehir büyüklüğünde göktaşı yada kuyruklu yıldızın çarpmasıyla (enerjisi 100 teraton TNT'ye eşit) oluşmuş. Çarpma etkisiyle dünya yüzeyinde yıkıcı mega tsunamiler, depremler ve volkanik patlamalar meydana gelmiş.

Yaygın bir teoriye göre, Chicxulub çapışması global bir ateş fırtınasına veya uzun süreli yeryüzü sıcaklığının (greenhouse effect) artmasına neden olmuş, bu da dinazor neslinin yok olmasına sebep olmuştur.

Dinazor neslini bitiren asteroid yada kuyruklu yıldızsa, insan neslini bitiren de herhalde kendi oyuncakları olacak. Aşağıdaki resimler nükleer denemelerden sonraki toprak yüzeyinde oluşan kraterleri göstermekte.





Dünya yüzeyi

Dünyanın yüzeyi: Dünyanın yüzölçümü 509.200.000 kilometrekaredir. Bunun % 70 denizler 360.600.000 kilometrekare, % 39,u karalar ,148.600.000 kilometrekare dir. Kuzey kutup çevresinde karalarla çevrilmiş bir deniz, Güney Kutup çevresinde denizlerle kuşatılmış bir kara parçası vardır

Dünyanın uydusu

Tek bir uydusu vardır, o da aydır.

İsim Uzaklık Dönüşü
Ay 3,474.8 km 27 gün, 7 saat, 43.7 dakika
238,700 mi

Yer



Yörünge Özellikleri

Yarı büyük eksen 149.597.887 km.
Günberi 147.098.074 km.
Günöte 152.097.701 km.
Yörünge dışmerkezliği 0,017
Yörünge eğikliği 0

Dolanma süresi
(Yıldız yılı) 365 gün 6 sa. 9 dk. 9 s. (365,25636 gün)(1,000039 dönencel yıl)
Yörünge hızı

ortalama 29,78 km/s
En yüksek 30,29 km/saniye
En düşük 29,29 km/s

Doğal uydu sayısı 1

Fiziksel Özellikler

Ekvator çapı 12.756,28 km

Kutuplar arası çap 12.713,56 km

Basıklık 0,003

Ekvator çevresi 40.075 km

Yüzey alanı 510.067.420 km2


Karalar 148.847.000 km2 (%29,2)
Denizler 361.220.420 km2 (%70,8)

Hacim 1,08 x 1012 km3

Kütle 5,97 x 1024 kg.

Yoğunluk 5,51 g/cm3

Eksen eğikliği 23,44°

Dönme süresi 23 sa. 56 dk. 4,1 sn.

(Yıldız günü) (0,99727 gün)

Yerçekimi 9.78 m/s2

Kurtulma hızı 11,18 km/s

Beyazlık (albedo) 0,37

Yüzey sıcaklığı

ortalama 14°C (287 K)
En yüksek 57,7°C (331 K)
En düşük - 89,2°C (184 K)

Atmosferin içeriği

Azot %78.08

Oksijen %20.94

Argon %0.93

Karbondioksit %0.038

Su buharı Eser (iklime bağlı olarak değişir)

Dünya’nın hareketi



Sürekli olarak hareket eden dünyanın iki çeşit hareketi vardır. Günlük ve yıllık hareketlerine bağlı olarak gece, gündüz, mevsimler, kayaçların oluşması ve diğer canlılık ve biyolojik olaylar gerçekleşir. Mevsimlerin oluşmasında etken ise 23 derecelik eksen eğikliğidir.
Günlük

Dünya kendi çevresinde (23 saat, 56 dakika, 4.091 saniye) ve güneş çevresinde (365 gün, 6 saat, 48 dakika) hareket eder. Bu hareket kendi ekseni etrafında olur ve batıdan doğuya doğrudur. Bu dönmesini 24 saatte tamamlar. 24 saatlik süreye bir gün adı verilir.
Yıllık

Dünyanın kendi ekseni etrafındaki bu dönmesi ile birlikte olan ikinci hareketi, güneş etrafındadır. Güneş etrafında dünya, elips şeklinde çok geniş bir yörünge üzerindeki hareketini de 365 1/4 günde, yani bir yılda tamamlar.
Sonuçları

Dünyanın kendi ekseni etrafındaki ve güneş etrafındaki bu iki hareketi, iki önemli olaya sebep verir. Kendi ekseni etrafında dönmesi ile gece ve gündüz, güneşin etrafında dönmesi ile mevsimler meydana gelir.

Dünya’nın günlük hareketi boyunca gece ve gündüz arasında sıcaklık farkları oluşur. Bu durum hem günlük basınç farklarına hem de karalarda mekanik ufalanmaya yol açar. Çöllerdeki kumlar karalardaki mekanik ufalanmaya en iyi örnektir. Gündüz boyunca çok ısınan gece boyunca ise çok soğuyan alanlarda kayalar parçalanarak kumlu toprakları oluşturmuştur.

Günlük basınç farklarından oluşan rüzgârlar ortaya çıkar ve meltem adı verilen bu rüzgarlar kara ve deniz aras›nda etkili olur.

Günlük hareket nedeniyle dünya üzerinde corilious gücü adı verilen bir merkez kaç kuvveti oluşur. Bu kuvvet nedeniyle 30 ve 60 dereceli enlemlerde dinamik basınç alanları ortaya çıkar. Sürekli rüzgârlarda sapmalar ve okyanus yüzeyinde sular halkalar oluşturur.

Dünya kendi çevresinde dönmeseydi ve her yer deniz seviyesinde (0 m) olsaydı; dünyanın geoit şeklinden dolayı hava dolaşımı yüksek basınç altındaki kutuplardan alçak basınç altındaki ekvatora doğru olacaktı. Oysa; Dünyanın kendi çevresindeki hareketinden dolayı dinamik basınç alanları oluşmuştur. Aynı zamanda merkez kaç kuvveti nedeniyle sürekli rüzgârlarda sapmalar meydana gelir. Bu sapma Kuzey Yarım Küre’de saat yönünde (sağa), Güney Yarım Küre’de tersi yöndedir.

Dünya’nın yıllık hareketi tek başına mevsimleri oluşturmamıştır. Ekvator düzlemi ile ekliptik düzlemi arasındaki 23° 27′lik açıdan dolayı mevsimler oluşmuştur. Bu eğiklik ve yıllık hareket boyunca 21 Mart, 21 Haziran, 23 Eylül ve 21 Aralık mevsim başlangıç tarihleri ortaya çıkar.

Yıllık hareketin çeşitli sonuçları vardır: Gece gündüz süreleri yıl boyunca değişme gösterir. Güneş yıl boyunca farklı açılarla doğar ve batar. Aydınlanma dairesi yıl boyunca kutup noktalarıyla kutup daireleri arasında değişir. Mevsimlik sıcaklık farkları oluşur. Sıcaklık farkları kara ve denizler arasında basınç farklarının oluşmasını sağlar. Mevsimlik sıcaklık farkları iklim, tarım ve sosyal olayların oluşmasını ve farklılaşmasını sağlar.

Levha hareketleri

Levha hareket teorisi‘ne (tektonik levha teorisi olarak da bilinir) göre Yer’in en dış kısmı iki tabakadan oluşur: kabuğu da kapsayan litosfer vemantonun katılaşmış dış kısmı. Litosferin altında astenosfer bulunur, bu mantonun yüksek viskoziteli olan iç kısmıdır.

Litosfer, astenosferin üzerinde, tektonik levhalara ayrılmış bir halde yüzmektedir. Bu plakalar belli temas noktalarında üç tür hareketten birini gösterirler: yaklaşma, uzaklaşma veya yanyana kayma. Bu temas noktalarında depremler, volkanik faaliyetler, dağ oluşumları ve okyanus dibi hendekler oluşur.

Ana plakalar şunlardır:

* Afrika plakası, Afrika‘yı kapsar.
* Antarktik plakası, Antarktika‘yı kapsar
* Avustralya plakası, Avustralya‘yı kapsar. (Hint plakası ile 50-555 milyon yıl önce birleşmiştir)
* Avrasya plakası, Asya ve Avrupa‘yı kapsar.
* Kuzey Amerika plakası, Kuzey Amerika ve kuzey-doğu Sibirya‘yı kapsar
* Güney Amerika plakası, Güney Amerika‘yı kapsar.
* Büyük Okyanus plakası, Büyük Okyanus‘unu kapsar

Önemli küçük plakalar arasinda Hint plakası, Arabistan plakası, Karaip plakası, Nazka plakası, Skotia plakası ve Anadolu plakası sayılabilir.


Aşınma

Kıtaları oluşturan güç, levha hareketlerinin motoru olan Yer’in iç enerji kaynağıysa, çok daha büyük bir dış enerji kaynağı, kıtaları aşındırarak yok etme sürecinde etkili olur: Güneş enerjisi. Atmosfer hareketlerini ve su döngüsünü sürdürmek için gerekli enerjiyi sağlayan güneş ışınları, su ve rüzgar aşındırması ile kıta yüzeylerinden koparılan minerallerin yine bu iki araç yardımıyla okyanus tabanlarına taşınarak çökmesine yardımcı olur. Bu mekanizma ile okyanus kabuğu üzerinde gittikçe kalınlaşarak biriken tortul kaya katmanı, dalma-batma mekanizması sırasında yerküre içlerine taşınarak yeniden erir.

Aşınma mekanizması, suyun yerçekimi etkisi altındaki hareketlerini izler, yüksek dağların aşınarak alçalmasına, okyanus derinliklerinin dolarak yükselmesine yol açar, sonuçta yer yuvarlağının girinti ve çıkıntılarının törpülenerek çekim etkisi ile belirlenmiş ideal jeoit biçimine yaklaşması yönünde çalışır.

Yerkabuğu


NASA tarafından, çok sayıda resim bir araya getirilerek oluşturulmuş, yeryüzünün birleşik gece görüntüsü. Parlak ışıklı bölgelerde insan eliyle yapılmış aydıntlatmalar görülüyor.Avrupa kıtası, Hindistan, Japonya, Nilboyu ve Amerika ile Çin‘in doğu kesimlerindeki yoğun nüfuslanma net olarak anlaşılabilirken Orta Afrika, Orta Asya, Amazonlar ve Avustralya‘da seyrek yerleşimler göze çarpıyor.

Yerkabuğu mantoya oranla daha hafif maddelerden oluşmuştur ve bu iki katman arasındaki geçiş bölgesi nerdeyse kesin bir sınır çizer. Bu geçiş bölgesi, böyle bir sınırın varlığını ilk kez saptayan Yugoslav bilim adamı Andrije Mohoroviçiç‘in (1857-1936) adıyla “Mohoroviçiç süreksizliği” kısaca “M-süreksizliği” ya da “moho” olarak anılır. Bu sınırın varlığını gösteren en önemli kanıt yerkabuğundaki deprem titreşimlerinin süreksizlik bölgesinden geçip mantoya ulaştığında bir denbire hızlanmasıdır.

Yer kabuğu okyanusların ve denizlerin altında uzandığı zaman “okyanus kabuğu” , kıtaları oluşturduğu zaman’da “kıta kabuğu” olarak adlandırılır. Okyanus kabuğunun kalınlığı 6-8 km arasındadır. Oysa ortalama kalınlığı 40 kilometreyi bulan kıta kabuğu yüksek sıradağların altında 60-70 kilometreye ulaşır.

Okyanus kabuğu üç katmandan oluşur. En alt katman, yerin derinlerindeki erimiş maddelerin (magmanın) katılaşmasıyla oluşan korkayaçlardır. Orta katman yanardağ lavrarından, üst katman ise temel olarak kum ve çamur gibi tortullardan oluşur. Okyanus kabuğu sürekli hareket halindedir. Bu nedenle kabukta okyanus sırtları boyunca çatlaklar oluşur ve bu çatlakların arasından yüzeye çıkan erişmiş maddelerin sertleşmesiyle okyanus kabuğuna yeni katmanlar eklenir. Bu yeni kabuk sertleşdikten sonra yılda 1 ile 10 cm kadar ilerliyerek yavaş yavaş okyanus sırtından iki yana doğru yayılır. Böylece okyanus sırtları suyun altında yüksek sırdağlar oluşturur.

Yerkabuğu çok sayıda eğri levhanın yan yana dizilmesiyle oluşan bir bütün olarak düşünebilir. Bu levhalar mantonun oldukça yumuşak üst katmanına oturduğu için sağa sola hareket edebilir. Okyanus sırtları, okyanus çukurları ve bazı uzun kırıklar yalnızca levhaların kenarlarında oluşur; bu kırıkların olduğu yerlerde de levhalar kayarak birbirinin üstüne binebilir. Levhalardan çoğunun üzerinde bu levhalarla birlikte hareket eden bir ya da birkaç kıta bulunur. Nitekim, bir zamanlar iki kıtaya ayıran okyanus kabuğunun çökmesiyle kıtalar bazı yerde birbirine iyice yaklaşmış, hatta üst üste binmiştir. Örneğin aralarındaki okyanus kabuğu cökmesi sonucunda Hindistan ve ile Asya kıtası çarpışmış ve iki karanın kenarları yükselerek Himalaya Dağları‘nı oluşturmuştur. Büyük ve şiddetli depremlerin hemen hepsi bu levhaların kenarlarında, bir levhanın öbürünün altına girmesiyle olur. Aynı biçimde, en etkin yanardağlar da okyanus kabuğunun ya İzlanda’da olduğu gibi yükselerek sırta dönüştüğü ya da Andlar’da olduğu gibi çökerek kıtaların altına girdiği yerlerde bulunur.

Okyanus tabanının yanlara doğru yayılarak genişlemesi çok çarpıcı bir biçimde kanıtlanmıştır. Bu kanıtlamanın en önemli dayanak noktası da Dünya’nın magnetik alanının yukarıda anlatıldığı gibi zaman zaman yön değiştirmesidir. Yerkabuğunun derinliklerindeki erimiş magma yüzeye çıkarak kristalleşirken bazı mineral parçacıkları mıknatıslanır. Böylece her biri Dünya’nın magnetik kutuplarını gösteren küçük birer mıknatısa dönüşür. Jeologlar yaşları bilinen lav katmanlarının, yapılarındaki mıknatıslanmış parçacıklar bazen kuzey, bazen güney magnetik kutbuna yönelecek biçiminde yan yana yerleştiğini saptamışlardır. Bunun nedeni, bir katmandaki mıknatıslanmış parçacıkların kuzey ve güney kutuplarının Dünya’nın magnetik kutuplarına uygun olarak dizilmesi, sonra magnetik kutuplar yön değiştirdiğinde üstteki yeni katmanda bulunan parçacıkların bir önceki katmandakilere ters yönde yerleşmesidir. Kısacası okyanus kabuğu magnetik bantlı dev bir kayıt aleti, yani bir teyp gibi Dünya’nın magnetik alanındaki bütün değisikleri bir bir kaydetmiştir.